
Doğu Karadeniz ihracatçılar Birliği Başkan Vekili Ahmet Hamdi Gürdoğan ile birlikteyiz. Türkiye’nin Rusya ile ekonomik ilişkilerini; Ukrayna-Rusya savaşını ve Türkiye'ye etkilerini konuşacağız.
Rusya’dan Ukrayna’ya karşı yapılan operasyonu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin buradaki çıkarları neler?
Hem Ukrayna hem Rusya’ya baktığımız zaman savaş olmaması Türkiye’nin çıkarlarına eşdeğer. Biz Ukrayna ve Rusya’yı tek bir devlet olarak geçmişe baktığımız zaman 80’li yıllardan bugüne tek devlet olarak görüyoruz. 1. ve 2. Dünya Savaşı’nda birlikte kol kola savaştılar. Dolayısıyla bugünkü Ukrayna savaşı emperyalist güçlerin olsun, AB olsun Rusya’yı kuşatmak istemeleri sebebiyle oynanan oyunlardır. Geçmişte aynı şekilde Gürcistan’da oldu. Ermenistan’da yakın tarihte oldu ve Suriye, Irak’ı anlatmama da gerek yok.
OLAN UKRAYNA HALKINA OLDU.
Bu Rusya-Ukrayna meselesi Değil de Rusya-Amerika meselesi mi yani?
Evet, çünkü Rusya kendini korumak için refleks geliştiriyor ama Ukrayna’nın içerisinde belli oligarkların gizlenmesiyle orada kendi halkının AB’ye alınacağını vs. söylüyorlar ama bugün geldiğimiz noktada olan Ukrayna halkına oldu. Bugün nerede NATO? Nerede AB. Sadece para vermekle canın değeri olmuyor. Ölen ölüyor. Ukrayna ile Rusya kaç senedir kardeşçe yaşıyordular. Burada NATO’ya alınacak, AB’ye alınacak sözleriyle Rusya’yı sıkıştırmak istiyor. Rusya’da ister istemez refleks geliştiriyor.
Rusya ve aynı zamanda Çin savaşı. Çünkü Çin’in güçlenmesiyle; Rusya’nın da oradan arka almasıyla dünyadaki dengelerin değişmesi, sermayenin değişmesiyle ilgili. Yeni bir dünya kuruluyor ve yeni dünyada Türkiye’nin de yerini alması gerekiyor.
Burada Türkiye’nin kilit rolü ortaya çıkıyor. Montrö ve Karadeniz’e en büyük kıyısı olmasından dolayı. Karadeniz’e en büyük kıyısı olan Türkiye hem Ukrayna hem Rusya’daki savaştan en çok etkilenen ülke durumunda.
Savaşın Türkiye’ye Ekonomik Etkileri Nelerdir Sizce?
Ekonomik olarak baktığımız zaman gerek enerji gerek hububat olarak Ukrayna ve Rusya’dan çok büyük ithalatımız var. Onun yanında ihracatımız da aynı şekilde. Bugün 15 Milyar $ Rusya’ya en az 15 Milyar $ da Ukrayna’ya yaş meyve ihracatımız var.
İhracatımız hemen hemen durma noktasında. Özellikle Ukrayna’ya hiç yok diyebiliriz. Bunun dışında Rusya’ya ihracatımızın yanında ithalatımız da durdu. Orada araçlarımızın çıkışında sıkıntılar var. Her şeyden önce Ukrayna ve Rusya pazarında çok büyük bir ithalat var enerji ve az önce bahsettiğim hububat gibi. Bunun yanında yaş meyve, sebze, tekstil gibi ürünlerde de ihracatlarımız var. toplam 20-30 Milyar $ civarında bir ihracat söz konusu.
TÜRKİYE ORTADA DURMALI
Amerika, NATO Rusya’ya ambargo uygulamaya başladı. Türkiye’nin burada nerede durması gerekiyor?
Türkiye’nin etliye sütlüye karışmadan ortada durması gerekiyor. Çünkü bugün Amerika’ya çok yaslanmak, Avrupa Birliği’ne çok yaslanma geçmişte onların bizi yarı yolda bırakabildiğini ve diğer ülkelere de yaptıklarını göz önünde aldığımızda Atatürk’ün de dediği gibi ‘’Yurtta barış dünyada barış’’ ile beraber hareket etmemiz lazım.
Her iki ülkenin de çıkarlarını korumamız lazım. Çünkü biz o ülkeler en büyük kıyısı olan komşu ülkeyiz. Asya pazarında Türkiye’nin tarihsel süreçteki yeri yadsınamaz çünkü milattan önce Türk milleti vardı. Bugün dünyadaki devletlerin çoğu yokken Türk milleti o zaman Asya’nın asıl sahiplerindendi. Oradaki köklerimize inmemiz gerekiyor.
Türkiye’nin Nerede yer alması gerekiyor? Bu savaş bunu mu belirleyecek?
Türkiye’nin illaki bir taraf olması şart değil ama Türkiye’nin çıkarları söz konusu. Biz bugün AB kapısında beklerken Asya’da çok büyük değişimler oluyor. Gerek Çin’de gerek Güney Kore’de, Hindistan’da… bizim burada her şeyden önce yeniden yapılanmaya gitmemiz, yeniden bir hamle başlatmamız lazım. Bunu yaparken de biz geçmiş yıllarda AB’ye girmeden Gümrük Birliği’ne girdiğimiz için gerekirse Gümrük Birliği’nin askıya alınması konuşmaları oluyordu. Bunun yeniden gözden geçirilmesinin çok doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü şu anda AB’ye girmeden Gümrük Birliği’ne girdiğimiz için bazı konularda ticareten önümüze engeller de çıkabiliyor. Artısına eksisine bakabilmemiz lazım.
1954 yılında Güney Kore’de yok olan bir millet, Japonya bir dev haline geldi. Onlardan çok daha şanslı bir yerde Türkiye jeopolitik olarak. Ancak bugün dünyadaki güç dengeleri konuşuyor, bugün olan halklara oluyor. Bugün Ukrayna’nın halkı çoluk çocuk savaşta mezalimden kaçıyor. Onların kaybettikleri canları parayla yerine gelecek mi? Emperyalist güçler bugün Ukrayna’yı yalnız bıraktılar. Desteklediler, şişirdiler Rusya’nın karşısına çıkardılar ve sonunda da yolda bıraktılar.
Bugün geldiğimiz noktada biz barışın bir an önce kurulmasını ama Ukrayna halkının da dünya gerçeklerini anlamasını istiyoruz. Çünkü bugün baktığımız zaman Ukrayna’nın oligarkların, sistemin halka vaatlerle beraber iktidara gelenlerin halkı nasıl yarı yolda bıraktığını da görüyoruz. Olan halka oluyor. Bugün Ukrayna’nın yeniden yapılanması için İngiltere başbakanı Marshall Yardımı diye bir yardım gönderiyor. Parayla can yerine gelecek mi? Dolaysıyla bugün Marshall Yardımı’nı konuşanlar demek ki Ukrayna’nın yanında değiller.
Bu kriz Türkiye’ye yeni fırsatlar doğurabilir mi? Bu savaş yeni ekonomik fırsatlar doğurur mu?
Bana göre doğurur. Çünkü dünyada dengeler yeniden belirleniyor. Türkiye’ye baktığımız zaman jeopolitik olarak üç tarafı denizlerle çevrili Avrupa-Asya arası Afrika’yı da katarsak köprü vazifesi görüyor. Bugün Amerika ve AB farkındaysanız bize gül dağıtmaya başladılar bu olaylardan sonra. Türkiye’nin önemini anlamış oldular ama buna kanmamamız lazım. Önceden sanayinin ağırlığı Avrupa’daydı ama bu ağırlık Asya’ya doğru gitmeye başladı. Dolayısıyla biz yeni İpekyolu diye bahsedilen Çin’in projesinde yerimizi almalıyız. Çin’in baktığımız zaman 20-25 sene öncesinde ihracatından ekonomik büyüklüğüne bugün ile arasında dağlar kadar fark var. 20-25 senede bir ülkede çok şeyler olabileceğinin en büyük örneğidir Çin. Burada Çin 1.5 milyar nüfusla beraber çok büyük imkanalar sağladı. Hapisteki insanlarını dahi Afrika’da aldığı tarlalarda çalışmaya getirerek iş gücüne çevirdi. Dolayısıyla Çin o kadar kalabalık nüfusun altında bunu yapabiliyorsa Türkiye’nin bunu çok daha fazla yapabileceğine inanıyorum.
Bir irade mi gerekir buna?
İrade ve planlama… biz şimdi ithalatı konuşuyoruz yağ vardı yoktu falan. Terkiye geçmiş yıllarda 7 tane kendine yeten ülkeden biriydi. Bugün Hollanda’nın 180 Milyar $ bir gıda ihracatı var ama Türkiye 18 Milyar $’da. Hollanda bir Konya kadar. Demek ki biz artık her şeyden önce en az parayla üretim yapabileceğimiz tarıma dönmemiz gerektiğinin altını çizelim. Dünyadaki bu yeni yapılanmada dünya ülkelerinde eskiden hani her şey özelleştiriliyordu ama şimdi kamulaştırılmaya başlandı. Almanya, Fransa, İngiltere ve Amerika’da olduğu gibi. Çin de bunun en büyük örneklerinden biri. Dolayısıyla biz artık tarımla başlayarak küsmüş olan çiftçinin, tarlaya gitmeyen çiftçinin ekinlerini nasıl yapacağını bugünden planlamamız; onlara o tarlalarda üretecekleri ürünlerin parasını dahi şimdiden verebileceğimizi söyleyebilmemiz ve avans vererek ekilmeyen tarlaları bir an önce ekmemiz gerekirse tohum, gübre ve mazot yardımlarını da şimdiden düzenlememiz lazım. Seneyi geçirmememiz lazım. Çünkü biz 4 ay sonra bugün diktiğimiz ürünü alabileceğiz. Bugün bu planlamaların yapılması lazım. Buna bağlı olarak da sanayimizi de yeniden dizayn etmemiz lazım. Bu da devlet eliyle olacak. İthalattaki dışa bağımlılığımızı da azaltırsak cari açığımızdaki fazlalığı da azaltmış olacağız. Bu da bize aynı zamanda ihracatta da artış olarak geri dönecek. Onun için bunların rahatlıkla olabileceği acil eylem planlarının bürokratik engellere takılmadan bir an önce sahaya çıkıp çiftçilerle eyleme geçmek lazım. Dikilmeyen tarladaki dikmeyen adamı kolundan tutup tarlasına getirmek ve dikmiyorsa da başkasına diktirmek lazım. Bu tarlaların bir an önce boş durmasını önlemek lazım. Dünya gerçeği bu. Bütün dünyada baktığımız zaman Afrika ‘’sarı Afrika’’ oldu diyorlar. Neden? Çünkü bugün Çin Afrika’daki tarım topraklarının çoğunu eline geçiriyor ve aynı zamanda orada kendi işçilerini, mahkumlarını çalıştırarak kendi ekonomisine ve dünya ekonomisine katkı sağlıyor. Biz de Afrika’da varız ama istediğimiz kadar var mıyız? Biz kendi toprağımızı daha ekemiyoruz.
Buradan yetkililere bir çağrınız var mı?
Yurtta sulh cihanda sulh dediğimiz zaman Atatürk’ün sözleriyle söylemek istiyorum. Atatürk’ün 1936 senesinde söylediği bir şey var. Diyor ki ‘’ Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat, yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün Rusya'nın elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni dengeye ulaşabilir, işte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak... Dil bir köprüdür. İnanç bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihîmiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gereklidir.’’
Bugün geldiğimiz noktada geçmişimizde söylenen, geçmişte yaşadıklarımıza baktığımız gibi o gün Atatürk Sovyetler Birliği’nde, o Asya toprağında hazır olarak ticaretimizi o yönde geliştirmemiz gerektiğinin altını çiziyor. Orada Türklerin olduğunu ve köklerimize inmemiz gerektiğini söylüyor. Bugün geldiğimiz bu ortam tam da bunu işaret ediyor.
Bu politikayı Rusya’ya karşı durarak yapma şansımız var mı?
Biz Rusya’yı alalım demiyoruz orada söylüyor ama bunu söylerken de diyor ki hazırlıklı olmamız lazım. Her zaman için açıkgöz olmamız lazım. Bu demektir ki orada yaşayan toplulukları da unutmadan onların bir köprü olmasını sağlamamız lazım. Biz bugüne kadar Türk cumhuriyetleri ve Türk topluluklarıyla beraber istediğimiz ilişkileri kurabilmiş değiliz. Lojistik olarak kurabilmiş değiliz. Türk cumhuriyetlerine istediğimiz anlamda mal satabilmiş değiliz. Çünkü bugün dünyadaki en büyük petrol krizinden dolayı nakliye maliyetleri ve konteyn sıkıntısından dolayı çok yükseldiği bir anda bizim hala Asya’ya tgren yolu bağlantımız yok. Asya’da tren yolu kullanım oranı %65, Türkiye’de %4. Biz diyoruz ki Hopa’dan yeni İpekyolu’na bağlanalım 20 km ile Asya’ya bağlanalım Türk cumhuriyetlerine gönderebileceğimiz malları 1/6 fiyatına gönderebilme imkanına sahip olalım. Bugün biz lojistik üstünlüğümüzü kurarsak dünyada yeni bir dengeyi sağlarız. Bugün Çin’e baktığımız zaman Pakistan, Güney Kıbrıs ve Romanya’da limanlar aldı ve dünyaya öyle dağıldı. Bizim de Rusya’da limanımız ve aynı zamanda oradan bağlanan yeni İpekyolu’na hatlarımızı açmamız lazım. Türkiye’nin içerisinde çok büyük demiryolları yapmamıza gerek yok. Bypass sistemi dediğimiz var olan Ro-Ro’larımızın içine rayları dizerek limanlarımıza vagonlarımızı indirerek buradan yükleyip 24 saatte biz Rusya’ya ulaşabiliyoruz. Dolayısıyla 7 günde en ücra yerine gidebiliriz. Bunun için çok büyük paralara gerek yok geçmişte de bunu söyledik. Çok az paralarla tüm limanlarımızın demiryolunu kurarak vagonları Rusya’dan buraya getirir, buradan Rusya’ya götürürüz. Bakın 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın en büyük kaybetme nedeni Rusya’nın tren yolu sisteminin farklı olması. Biz var olan tren yoluna entegre olabilecek sistemi geliştirelim. Bana göre bütün mesele bu. Bunu Çin yaptı, Kore, Japonya yaptı. Lojistik kanunumuzun bir an önce çıkması lazım, Lojistik master planımızın yeni İpekyolu Çin’in gelişmesiyle olursa iddia ediyorum dünyada Türkiye üretim ve sanayinin merkezi olacak