BİZİM SOKAĞIN ARALIĞINDAN
MEYDAN-I ŞARKİ'NİN BİR KÖŞESİ
İsmail Fandaklı
Atalarımızın doğup büyüdüğü Gazipaşa Mahallesi, Merdivenli Sokak girişi, bilindiği gibi antik kent Trabzon'un doğu meydanına (Meydan-ı Şarki) bakardı.
Trabzon'un bütün yaşamını felç eden, yaşanmaz hale getiren; yaşayanlarının geçmişini, anılarını, yaşanmışlıkları ortadan kaldıran Tanjant kamburu sonrasında Merdivenli Sokak da bilinmezler kervanına katılarak tarihin tozlu raflardaki yerini aldı.
Meydan, kentte bulunduğumuz hemen her gün adımlamak zorunda olduğumuz, vazgeçilmez alanlardan biriydi.
Güneş yaktığı zaman ağaç gölgesi, yağmur yağdığı zaman toprak kokusu bize geçmişin Meydan Parkı'nı anımsatır. Şimdilerde yağmurda da, güneşli günlerde de asla yürüyemediğimiz beton parkının ağaçlarının büyük bir bölümü katledildi; kalanları da can çekişme aşamasında yaşama direniyor!
Meydan ve çevresindeki insanların tamamı birbirini tanırdı bizim çocukluk yıllarımızda. Bunlardan birçoğu da, ya büyük babam Rıfat Reis'in ya da babamın yakın dostlarıydı.
Mahallemizde de durum aynıydı; herkes birbirini tanır, komşuluklar da üst düzeydeydi. Aradan yıllar geçtikçe Gazipaşa Mahallesi ve Meydan civarında kaç kişi ya da kaç esnaf tanıdığımızı anlatırken, çok fazla düşünmeye başladık!.. Öyle ki, şimdilerin beton parkı çevresinde tanıdığımız esnaf sayısı, bir elimizin parmak sayısından bile az.
Bu dünyadan göç eden, başka kentlere giderek Trabzon'a veda edenleri düşünürsek, mevcut durumu daha iyi anlıyoruz. Trabzon'dan başka şehirlere gidenlerin yerine, özellikle kentin doğu ve güneyindeki komşu illerden gelen insanlar yerleşince, tanıdık bulmak daha da zorlaşıyor.
Meydan ve civarının eski günlerini konuşmak, araştırmak çok zor. Bunun için en doğru adres çoğu kez Selahattin Ahıskalıoğlu olmuştur bizim için.
Tam bir Trabzon beyefendisi olan Ahıskalıoğlu, sadece insanlığı, güvenirliği, konukseverliği, güler yüzüyle bilinmez, aynı zamanda kentin son yetmiş beş yılının hafızası olarak da tanınır.
Fırsat buldukça Selahattin Ahıskalıoğlu'na uğrar, doyumsuz sohbetinden eski bilgiler ve ipuçları çıkarmaya çalışırım.
Geçenlerde uğradığımda, kendi işyerinin de bulunduğu sıradaki eski dükkan sahiplerini sordum. Burası, Meydan'ın doğu çıkışı, Semerciler Yokuşu'na ayrılan yolun sınırında. Belediye binasının da tam kuzey karşısı, yani Meydan'ın kuzey cephesinin doğu köşesi…
Doğudan başlayarak, batıya doğru sırasıyla, neredeyse yetmiş beş yıl önceki işyeri sahiplerine değinen Ahıskalıoğlu; "Buradaki ilk bina, Halis Nemli'nin eviydi. Bitişiğinde Ali ve Hamza Benli'nin Cihan Oteli vardı. Bu tarihi bina daha sonraki yıllarda Metin ve Mustafa Nemli'nin işlettiği 'Nemkol' adıyla levazımat dükkanı oldu. Üçüncü sırada da, eslen Rizeli olan Sadıkzadelerin Fort acentesini çok iyi anımsıyorum" diyor.
Dördüncü sırada Kemal Ayar'ın işlettiği yedek parça ve Fargo acenteliği vardı Bu işyerinin işletmeciliğini 1951'den sonra Ahmet Ahıskalıoğlu devralmış; 1956'da da mülkünü satın alarak işletmeciliğe devam etmiş. Ahmet Ahıskalıoğlu, daha önce Meydan civarında biri Selam Oteli altında olmak üzere üç işyeri açmış; dördüncüsü ise Kemal Aybar'ın dükkanı olmuş. Ahmet Ahıskalıoğlu'nun babası Dursun Ahıskalıoğlu, bir süre oğlu ile iş yapmış, daha sonraki yıllarda ayrılmış ve tek başına işletme sahibi olmuş. Yaşı ilerleyince de tümüyle esnaflık yaşamına son vermiş.
Beşinci sırada Ali Tarakçı'nın bakkal dükkanı, hemen bitişiğinde aslen Rizeli olan Kadir (Aligil) Aga'nın zahireci dükkanı yer alıyormuş. Kadir Aga'nın çocuklarının üçü de sakat doğmuş, bunlardan birinin adı da Ali imiş. Akraba evliliği yaptığı söylense de, çocuklarının sakat doğması konusundaki asıl gerçek bilinmiyor.
Sözünü ettiğim birkaç dükkanın hemen karşısında müzisyen - mimar - yazar Bekir Gerçek'in babası Bahri Gerçek'e ait Selamet Oteli vardı. Gececi, aynı zamanda otelin katibi olan Mahmut Tolga ile otelin ocakçısı Musa (Özokşak) Aga da, unutulmazlar arasındaki yerini alalı uzun yıllar oldu.
Selahattin Ahıskalıoğlu'nun anlattıkları arasında bir başka önemli konu da şu: "Gençlik yıllarımda, Şoförler Cemiyeti'ne gitmiştim. Cemiyet, o yıllarda Kalepark yolu üzerindeki Ural Palas'a gitmeden soldaydı. Kapıdan içeriye girdiğimde bürolardan birinde piyano görmüştüm. O yıllarda Cemiyet'in hanende ve sazendeleri vardı".
Bu örnek, Trabzon'da o yıllarda müziğe ne kadar önem verildiğinin çok önemli göstergelerinden sadece biridir.
Bizim çocukluğumuzdaki Meydan, eski güzelliklerine asla geri döndürülemez. Geçmişte, Merdivenli Sokak ve Suluhan'la ilgili bazı yazılar yazmıştım. Bugünkü yazımda, Meydan'ın doğu köşesinde, dönemin çok renkli insanlarından oluşan birkaç esnaftan söz etmek istedim. Elbette ki, bu bilgileri doğrulayan Selahattin Ahıskalıoğlu sayesinde…
Belediye binası ile tam karşısında sıralanan dükkanlar arasındaki meydancık, biz Trabzonlular için çok önemlidir. Çünkü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kentimizi her ziyaret edişinde bu meydandan geçerek gideceği yere ulaşıyordu. Son gelişlerinde ise yine bu meydanda güvercinlere yem vermiş, 1937'nin haziran ayında…
Geçmişte, insanımız sokakta yürürken, her adımında toprakla birlikte nefes alıyordu. Şimdilerde beton çıbanlarının arasında pişerken, cadde ve sokaklardaki zemine serilen sentetik ya da betonlarla da adeta nefessiz yaşamaya mahkum!..
Karayel ve poyraz kentin sokaklarına giremiyor!.. Kuzeyden esen rüzgarlar mı? Onların da önü, deniz dolgusu ve yüksek binalarla kesildiği için "ha esti, ha esecek" diye çok beklersiniz!..
MEYDAN-I ŞARKİ'NİN BİR KÖŞESİ
İsmail Fandaklı
Atalarımızın doğup büyüdüğü Gazipaşa Mahallesi, Merdivenli Sokak girişi, bilindiği gibi antik kent Trabzon'un doğu meydanına (Meydan-ı Şarki) bakardı.
Trabzon'un bütün yaşamını felç eden, yaşanmaz hale getiren; yaşayanlarının geçmişini, anılarını, yaşanmışlıkları ortadan kaldıran Tanjant kamburu sonrasında Merdivenli Sokak da bilinmezler kervanına katılarak tarihin tozlu raflardaki yerini aldı.
Meydan, kentte bulunduğumuz hemen her gün adımlamak zorunda olduğumuz, vazgeçilmez alanlardan biriydi.
Güneş yaktığı zaman ağaç gölgesi, yağmur yağdığı zaman toprak kokusu bize geçmişin Meydan Parkı'nı anımsatır. Şimdilerde yağmurda da, güneşli günlerde de asla yürüyemediğimiz beton parkının ağaçlarının büyük bir bölümü katledildi; kalanları da can çekişme aşamasında yaşama direniyor!
Meydan ve çevresindeki insanların tamamı birbirini tanırdı bizim çocukluk yıllarımızda. Bunlardan birçoğu da, ya büyük babam Rıfat Reis'in ya da babamın yakın dostlarıydı.
Mahallemizde de durum aynıydı; herkes birbirini tanır, komşuluklar da üst düzeydeydi. Aradan yıllar geçtikçe Gazipaşa Mahallesi ve Meydan civarında kaç kişi ya da kaç esnaf tanıdığımızı anlatırken, çok fazla düşünmeye başladık!.. Öyle ki, şimdilerin beton parkı çevresinde tanıdığımız esnaf sayısı, bir elimizin parmak sayısından bile az.
Bu dünyadan göç eden, başka kentlere giderek Trabzon'a veda edenleri düşünürsek, mevcut durumu daha iyi anlıyoruz. Trabzon'dan başka şehirlere gidenlerin yerine, özellikle kentin doğu ve güneyindeki komşu illerden gelen insanlar yerleşince, tanıdık bulmak daha da zorlaşıyor.
Meydan ve civarının eski günlerini konuşmak, araştırmak çok zor. Bunun için en doğru adres çoğu kez Selahattin Ahıskalıoğlu olmuştur bizim için.
Tam bir Trabzon beyefendisi olan Ahıskalıoğlu, sadece insanlığı, güvenirliği, konukseverliği, güler yüzüyle bilinmez, aynı zamanda kentin son yetmiş beş yılının hafızası olarak da tanınır.
Fırsat buldukça Selahattin Ahıskalıoğlu'na uğrar, doyumsuz sohbetinden eski bilgiler ve ipuçları çıkarmaya çalışırım.
Geçenlerde uğradığımda, kendi işyerinin de bulunduğu sıradaki eski dükkan sahiplerini sordum. Burası, Meydan'ın doğu çıkışı, Semerciler Yokuşu'na ayrılan yolun sınırında. Belediye binasının da tam kuzey karşısı, yani Meydan'ın kuzey cephesinin doğu köşesi…
Doğudan başlayarak, batıya doğru sırasıyla, neredeyse yetmiş beş yıl önceki işyeri sahiplerine değinen Ahıskalıoğlu; "Buradaki ilk bina, Halis Nemli'nin eviydi. Bitişiğinde Ali ve Hamza Benli'nin Cihan Oteli vardı. Bu tarihi bina daha sonraki yıllarda Metin ve Mustafa Nemli'nin işlettiği 'Nemkol' adıyla levazımat dükkanı oldu. Üçüncü sırada da, eslen Rizeli olan Sadıkzadelerin Fort acentesini çok iyi anımsıyorum" diyor.
Dördüncü sırada Kemal Ayar'ın işlettiği yedek parça ve Fargo acenteliği vardı Bu işyerinin işletmeciliğini 1951'den sonra Ahmet Ahıskalıoğlu devralmış; 1956'da da mülkünü satın alarak işletmeciliğe devam etmiş. Ahmet Ahıskalıoğlu, daha önce Meydan civarında biri Selam Oteli altında olmak üzere üç işyeri açmış; dördüncüsü ise Kemal Aybar'ın dükkanı olmuş. Ahmet Ahıskalıoğlu'nun babası Dursun Ahıskalıoğlu, bir süre oğlu ile iş yapmış, daha sonraki yıllarda ayrılmış ve tek başına işletme sahibi olmuş. Yaşı ilerleyince de tümüyle esnaflık yaşamına son vermiş.
Beşinci sırada Ali Tarakçı'nın bakkal dükkanı, hemen bitişiğinde aslen Rizeli olan Kadir (Aligil) Aga'nın zahireci dükkanı yer alıyormuş. Kadir Aga'nın çocuklarının üçü de sakat doğmuş, bunlardan birinin adı da Ali imiş. Akraba evliliği yaptığı söylense de, çocuklarının sakat doğması konusundaki asıl gerçek bilinmiyor.
Sözünü ettiğim birkaç dükkanın hemen karşısında müzisyen - mimar - yazar Bekir Gerçek'in babası Bahri Gerçek'e ait Selamet Oteli vardı. Gececi, aynı zamanda otelin katibi olan Mahmut Tolga ile otelin ocakçısı Musa (Özokşak) Aga da, unutulmazlar arasındaki yerini alalı uzun yıllar oldu.
Selahattin Ahıskalıoğlu'nun anlattıkları arasında bir başka önemli konu da şu: "Gençlik yıllarımda, Şoförler Cemiyeti'ne gitmiştim. Cemiyet, o yıllarda Kalepark yolu üzerindeki Ural Palas'a gitmeden soldaydı. Kapıdan içeriye girdiğimde bürolardan birinde piyano görmüştüm. O yıllarda Cemiyet'in hanende ve sazendeleri vardı".
Bu örnek, Trabzon'da o yıllarda müziğe ne kadar önem verildiğinin çok önemli göstergelerinden sadece biridir.
Bizim çocukluğumuzdaki Meydan, eski güzelliklerine asla geri döndürülemez. Geçmişte, Merdivenli Sokak ve Suluhan'la ilgili bazı yazılar yazmıştım. Bugünkü yazımda, Meydan'ın doğu köşesinde, dönemin çok renkli insanlarından oluşan birkaç esnaftan söz etmek istedim. Elbette ki, bu bilgileri doğrulayan Selahattin Ahıskalıoğlu sayesinde…
Belediye binası ile tam karşısında sıralanan dükkanlar arasındaki meydancık, biz Trabzonlular için çok önemlidir. Çünkü, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, kentimizi her ziyaret edişinde bu meydandan geçerek gideceği yere ulaşıyordu. Son gelişlerinde ise yine bu meydanda güvercinlere yem vermiş, 1937'nin haziran ayında…
Geçmişte, insanımız sokakta yürürken, her adımında toprakla birlikte nefes alıyordu. Şimdilerde beton çıbanlarının arasında pişerken, cadde ve sokaklardaki zemine serilen sentetik ya da betonlarla da adeta nefessiz yaşamaya mahkum!..
Karayel ve poyraz kentin sokaklarına giremiyor!.. Kuzeyden esen rüzgarlar mı? Onların da önü, deniz dolgusu ve yüksek binalarla kesildiği için "ha esti, ha esecek" diye çok beklersiniz!..