12 Eylül Nedir ?
HAYDAR MERAL
1-12 Eylül İhtilali yapanların milli şuurdan mahrum olmaları ve de ABD’de beyinlerinin yıkanmış olması…
2-Bir milletin kalkınmasında o ülkenin insanlarının mensubiyet duygusunun geliştirilmesi olması lazımdır. Yani milliyetcilik, fikir ve sisteminin korunmuş olması mesuliyet duygusuna giden yolun açılmasıdır. ( Hukuk, adalet, demokrasi, insanlar ve sağlıklı beslenme)
3-Ülkücü hareket, böyle bir hareket 1978 yılında 60 egitimciyi sahaya sürmüş olması, dış güçlerin dikkatini çekmıstır. Bu egıtım süreci tamamlanmadan ihtılal ve toplam ıcındekı ferdın durumu şahsıyetcılık anlayısında gelışecek zaman kalmayınca ortaya dagınık bır yapı çıkıyor..(Şehir kültüründfen ben kelimesi olmazken agırlık o kelımeye kayıyor.
Sonuç olarak şehir kültürü şahsıyetcılık, sorgulama, inanç çizgisi, fikir ile paranın bulusturulması halınde mensubıyet duygus gelişecek bu duygu mensubıet dfuygusunu tetıkleyerek sonuva gidelecektır.
Bunun için Milliyetcı ve ülkücü gençlık 9 ışıgı kavramalı. 9 ışıgın için sahsiyetcılık vardır. Kendını gelistıren br ülkücü gencımız dünyaynun neresınde olursa olsun sonuca gıderek başarıl olacaktır.ıcı her konuda sonuca gidebilme başarısını elde eder.
Günümüz Türkiye’sinde de bu geleneğe, bu anlayışa ihtiyaç olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü bugün hala Türk kültürünün ve din anlayışının yerine Arap İslam anlayışı ve kültürü topluma dayatılmakta ve toplumumuz Araplaşmaya zorlanmaktadır. Bugün ülkemizdeki pek çok vatandaşımız hala bu ülkenin bağımsızlığının sağlanmasında en büyük katkıyı sağlamış olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini duymaktan bile rahatsız olmaktadır.İmamMatüridî’nin kurmuş olduğu sistem, genel hatlarıyla akılcı, bilimsel ve sistematiktir. Halbuki nassa dayalı, aklı dışlamaya yönelik düşünce sistemi, geçmişte Haricilik, Selefîlik gibi ekoller olarak ortaya çıkmışken, günümüzde Vahhabî, Taliban gibi düşüncelerle yeniden filizlenmektedir. Dini, özündeki hoşgörüden, kapsayıcılık ve kucaklayıcılıktan uzaklaştırıp, siyaset ve ticaret haline dönüşmesine yol açan bu tür anlayışlar, hala bir kısım Müslümanların diğerlerini din dışı ilan etmelerine (tekfir etmelerine) sebep olmaktadır.
Maturidiye göre din akıl ve zihin işidir. Yani insan akıl ve zihin kapasitesince dini kavrar.İnsanların zihin seviyeleri farklı olduğundan herkesin dinle ilişkileri farklı düzeylerdedir.Maturidi insanları dinle ilişkileri bakımından üçe ayırır. İlki üst akıl ve zihin sahibi olanlar ki bunlar azınlıkta olan alim ve filozoflar.İkincisi ise öğretme ve uyarı nakil yoluyla öğretilen geniş toplum kesimleri üçüncüsü ise ne akılla ne de nakille dini algılayamayan hayvan ruhlu yani akıldan yoksun toplum kesimleri.
Şehir/Kent Kültürü
Milli kültür, kaynağını toplumdan alarak ve yine kültürel hizmetler ve etkinlikler aracılığıyla tekrar topluma ulaşır. Toplum ve kültür arasında doğal bir döngü vardır. Türk Milliyetçiliği hareketi şehir kültürü hareketidir. Yani şahsi yeterliliktir.
“Şehir kültürü kavramı ise, o şehirde yaşamış bütün medeniyetlerin sosyolojik, psikolojik, politik ve ekonomik olarak yapmış olduğu etkinliklerin gerek şehirsel dokuda yer bulması, gerek toplumsal yaşamda kendini göstermesiyle ortaya çıkan bir bütünlüktür.”Şehir kültürünün en belirgin kültür taşıyıcıları önceki dönemlerin mimarisini, sanatını, yaşam tarzını taşıyan somut milli kültür varlıklarıdır.Dolayısıyla şehir kültüründe önceki dönemlere ait bütün bu dokular korunarak geleceğe taşınmalıdır. Bu dokuların kaybedilmesi şehir kültürünün de kaybedilmesi anlamına gelir.Türk yapı sisteminde taş ve ahşap ağırlıklı olarak kullanılmıştır.
Yapılaşmış çevre o toplumun fiziksel sahip olduklarının değerlerinin yani fiziksel varoluşun yansımasıdır. “Sanattan mimariye kadar bütün tasarım faaliyetleri, toplumu oluşturan bireylerin bakış açılarını, beğeni yargılarını, düşünce biçimlerini, teknolojik gelişimlerini kısaca içinde yaşadıkları döneminlerin dünya görüşünü yansıtmaktadır…Bir şehri fiziksel bir mekan olarak tanımlamanın yöntemi, o kenti oluşturan yerleşimin biçimi, yapıları, ulaşım arterleri ve açık alanlarının özelliklerini belirlemekle doğrudan ilişkilidir ” Bundan dolayıdır ki binalarda taş ve ahşap kullanılmış, sanat yapılarında ise taş tercih edilmiştir.
Şehre ait olan geçmiş dönemi ya da o içinde yaşanan dönemi yansıtan yapı ve yapıtlar, o şehri oluşturan fiziki mekanların kurucu şehirsel unsurları olduğundan toplumsal hafızayı oluştururlar. Böylesine önemli tarihi yapıtlar fiziki mekanın kurucu değerleri ve hafızası olduğu için korunmaya değerdirler.
Her milletin içinde yaşadıkları coğrafyaya ve milli kültürüne göre oluşmuş yapılaşma üslubu vardır. İşte bu yapılaşma anlayışı şehirlilik bilincini ve şehir aidiyetini geliştirir.
Şehirlerin kültürel kimliklerinin oluşmasında binalarla şehir dokusu arasında sıkı bir ilişki vardır. Geleneksel mimarimizdeki zenginliği yarınlara taşıyacak sürekliliğe ihtiyaç vardır. Hemşerilik bilincinin yansıması olan sokaklarımızı alıp başka yere taşıyamayız.
Toplumların, herbiri diğerinden farklı kişilik özelliklerine sahip çocuk ve gençlerini özgün, ortak değerlere sahip, etkin,üretken ve modern bireyler olarak milli bir karakter genelinde yetiştirme çabasında oldukları açık bir gerçektir.
Alparslan Türkeş şahsiyetçilikten ne anladığını şöyle açıklar: “Biz Türk çocuğundan orijinal ve dinamik bir şahsiyet beklerken onun aynı zamanda Türk’ü Türk yapan sosyal ve kültürel değerlere aktif manada sahip, Türklüğe ve yüce dinimiz İslamiyet’e yabancılaşmamış, modern bir insan olarak görmek isteriz.”
Alparslan TÜRKEŞ Dokuz Işık Öğretisinin“Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik” ilkesini açıklarken şöyle der:
“Her milletin çocuğu, temel şahsiyetini milli kültür değerleri ile kurar. Milletin dini, ahlâkı, töresi, hukuku ve estetiği ile sosyal bir biçim ve ruh kazanan fert, kendi kabiliyetleri ve orijinalitesi içinde gelişerek şahsiyet kazanır.
Şahsiyetler, orijinal olmakla birlikte milli karakteri ve ortak değerleri ifade ederler. Fert içinde doğup büyüdüğü milletin ana ve emel karakterine sahip olur. Bu sebepten şahsiyetler, içinde gelişip yoğruldukları milleti yansıtırlar. Biz, Türk çocuğundan orijinal ve dinamik bir şahsiyet beklerken, onu aynı zamanda Türk’ü Türk yapan sosyal ve kültürel değerlere aktif mânada sahip, Türklüğe ve yüce dinimiz olan İslamiyete yabancılaşmamış, modern bir insan olarak görmek isteriz.”
HAYDAR MERAL
1-12 Eylül İhtilali yapanların milli şuurdan mahrum olmaları ve de ABD’de beyinlerinin yıkanmış olması…
2-Bir milletin kalkınmasında o ülkenin insanlarının mensubiyet duygusunun geliştirilmesi olması lazımdır. Yani milliyetcilik, fikir ve sisteminin korunmuş olması mesuliyet duygusuna giden yolun açılmasıdır. ( Hukuk, adalet, demokrasi, insanlar ve sağlıklı beslenme)
3-Ülkücü hareket, böyle bir hareket 1978 yılında 60 egitimciyi sahaya sürmüş olması, dış güçlerin dikkatini çekmıstır. Bu egıtım süreci tamamlanmadan ihtılal ve toplam ıcındekı ferdın durumu şahsıyetcılık anlayısında gelışecek zaman kalmayınca ortaya dagınık bır yapı çıkıyor..(Şehir kültüründfen ben kelimesi olmazken agırlık o kelımeye kayıyor.
Sonuç olarak şehir kültürü şahsıyetcılık, sorgulama, inanç çizgisi, fikir ile paranın bulusturulması halınde mensubıyet duygus gelişecek bu duygu mensubıet dfuygusunu tetıkleyerek sonuva gidelecektır.
Bunun için Milliyetcı ve ülkücü gençlık 9 ışıgı kavramalı. 9 ışıgın için sahsiyetcılık vardır. Kendını gelistıren br ülkücü gencımız dünyaynun neresınde olursa olsun sonuca gıderek başarıl olacaktır.ıcı her konuda sonuca gidebilme başarısını elde eder.
Günümüz Türkiye’sinde de bu geleneğe, bu anlayışa ihtiyaç olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü bugün hala Türk kültürünün ve din anlayışının yerine Arap İslam anlayışı ve kültürü topluma dayatılmakta ve toplumumuz Araplaşmaya zorlanmaktadır. Bugün ülkemizdeki pek çok vatandaşımız hala bu ülkenin bağımsızlığının sağlanmasında en büyük katkıyı sağlamış olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini duymaktan bile rahatsız olmaktadır.İmamMatüridî’nin kurmuş olduğu sistem, genel hatlarıyla akılcı, bilimsel ve sistematiktir. Halbuki nassa dayalı, aklı dışlamaya yönelik düşünce sistemi, geçmişte Haricilik, Selefîlik gibi ekoller olarak ortaya çıkmışken, günümüzde Vahhabî, Taliban gibi düşüncelerle yeniden filizlenmektedir. Dini, özündeki hoşgörüden, kapsayıcılık ve kucaklayıcılıktan uzaklaştırıp, siyaset ve ticaret haline dönüşmesine yol açan bu tür anlayışlar, hala bir kısım Müslümanların diğerlerini din dışı ilan etmelerine (tekfir etmelerine) sebep olmaktadır.
Maturidiye göre din akıl ve zihin işidir. Yani insan akıl ve zihin kapasitesince dini kavrar.İnsanların zihin seviyeleri farklı olduğundan herkesin dinle ilişkileri farklı düzeylerdedir.Maturidi insanları dinle ilişkileri bakımından üçe ayırır. İlki üst akıl ve zihin sahibi olanlar ki bunlar azınlıkta olan alim ve filozoflar.İkincisi ise öğretme ve uyarı nakil yoluyla öğretilen geniş toplum kesimleri üçüncüsü ise ne akılla ne de nakille dini algılayamayan hayvan ruhlu yani akıldan yoksun toplum kesimleri.
Şehir/Kent Kültürü
Milli kültür, kaynağını toplumdan alarak ve yine kültürel hizmetler ve etkinlikler aracılığıyla tekrar topluma ulaşır. Toplum ve kültür arasında doğal bir döngü vardır. Türk Milliyetçiliği hareketi şehir kültürü hareketidir. Yani şahsi yeterliliktir.
“Şehir kültürü kavramı ise, o şehirde yaşamış bütün medeniyetlerin sosyolojik, psikolojik, politik ve ekonomik olarak yapmış olduğu etkinliklerin gerek şehirsel dokuda yer bulması, gerek toplumsal yaşamda kendini göstermesiyle ortaya çıkan bir bütünlüktür.”Şehir kültürünün en belirgin kültür taşıyıcıları önceki dönemlerin mimarisini, sanatını, yaşam tarzını taşıyan somut milli kültür varlıklarıdır.Dolayısıyla şehir kültüründe önceki dönemlere ait bütün bu dokular korunarak geleceğe taşınmalıdır. Bu dokuların kaybedilmesi şehir kültürünün de kaybedilmesi anlamına gelir.Türk yapı sisteminde taş ve ahşap ağırlıklı olarak kullanılmıştır.
Yapılaşmış çevre o toplumun fiziksel sahip olduklarının değerlerinin yani fiziksel varoluşun yansımasıdır. “Sanattan mimariye kadar bütün tasarım faaliyetleri, toplumu oluşturan bireylerin bakış açılarını, beğeni yargılarını, düşünce biçimlerini, teknolojik gelişimlerini kısaca içinde yaşadıkları döneminlerin dünya görüşünü yansıtmaktadır…Bir şehri fiziksel bir mekan olarak tanımlamanın yöntemi, o kenti oluşturan yerleşimin biçimi, yapıları, ulaşım arterleri ve açık alanlarının özelliklerini belirlemekle doğrudan ilişkilidir ” Bundan dolayıdır ki binalarda taş ve ahşap kullanılmış, sanat yapılarında ise taş tercih edilmiştir.
Şehre ait olan geçmiş dönemi ya da o içinde yaşanan dönemi yansıtan yapı ve yapıtlar, o şehri oluşturan fiziki mekanların kurucu şehirsel unsurları olduğundan toplumsal hafızayı oluştururlar. Böylesine önemli tarihi yapıtlar fiziki mekanın kurucu değerleri ve hafızası olduğu için korunmaya değerdirler.
Her milletin içinde yaşadıkları coğrafyaya ve milli kültürüne göre oluşmuş yapılaşma üslubu vardır. İşte bu yapılaşma anlayışı şehirlilik bilincini ve şehir aidiyetini geliştirir.
Şehirlerin kültürel kimliklerinin oluşmasında binalarla şehir dokusu arasında sıkı bir ilişki vardır. Geleneksel mimarimizdeki zenginliği yarınlara taşıyacak sürekliliğe ihtiyaç vardır. Hemşerilik bilincinin yansıması olan sokaklarımızı alıp başka yere taşıyamayız.
Toplumların, herbiri diğerinden farklı kişilik özelliklerine sahip çocuk ve gençlerini özgün, ortak değerlere sahip, etkin,üretken ve modern bireyler olarak milli bir karakter genelinde yetiştirme çabasında oldukları açık bir gerçektir.
Alparslan Türkeş şahsiyetçilikten ne anladığını şöyle açıklar: “Biz Türk çocuğundan orijinal ve dinamik bir şahsiyet beklerken onun aynı zamanda Türk’ü Türk yapan sosyal ve kültürel değerlere aktif manada sahip, Türklüğe ve yüce dinimiz İslamiyet’e yabancılaşmamış, modern bir insan olarak görmek isteriz.”
Alparslan TÜRKEŞ Dokuz Işık Öğretisinin“Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik” ilkesini açıklarken şöyle der:
“Her milletin çocuğu, temel şahsiyetini milli kültür değerleri ile kurar. Milletin dini, ahlâkı, töresi, hukuku ve estetiği ile sosyal bir biçim ve ruh kazanan fert, kendi kabiliyetleri ve orijinalitesi içinde gelişerek şahsiyet kazanır.
Şahsiyetler, orijinal olmakla birlikte milli karakteri ve ortak değerleri ifade ederler. Fert içinde doğup büyüdüğü milletin ana ve emel karakterine sahip olur. Bu sebepten şahsiyetler, içinde gelişip yoğruldukları milleti yansıtırlar. Biz, Türk çocuğundan orijinal ve dinamik bir şahsiyet beklerken, onu aynı zamanda Türk’ü Türk yapan sosyal ve kültürel değerlere aktif mânada sahip, Türklüğe ve yüce dinimiz olan İslamiyete yabancılaşmamış, modern bir insan olarak görmek isteriz.”