DEPREM KADER, BİLİM TEDBİRDİR! Bu toprakların gördüğü en büyük felaketlerinden birini yaşadık. 17 Ağustos 1999 Marmara depreminden daha büyük iki deprem, 8 saat içinde peş peşe gerçekleşti. Hala kayıplarımızın tam sayısını bilmiyoruz, hala toprağa veremediğimiz, hatta ulaşamadığımız can kayıplarımız var. İçimiz yanıyor, toplumsal psikolojimiz böylesi büyük doğa felaketi karşısında çaresizliğe teslim. Toplum derin bir travma yaşıyor. Yaşadığımız bu büyük acı, kaderimiz olmamalıydı.
DEPREM YERYÜZÜNÜN KADERİDİR, İNSANIN DEĞİL Kader, bizim elimizde olmadan, bizim kararımıza meydan bırakmadan belirlenmiş olgu ya da olay ise, deprem yeryüzünün kaderidir, fakat insanın kaderi değildir.
İnsan bilgisi, deneyimi ve basireti ile depremi veri olarak alıp, yer ve zemin seçimi üzerinde, uygun inşaat sistemi ile kendi geleceğini, yani kaderini kendisi yaratabilir. Deprem karşısında kader sözcüğünü, müthiş doğa olayına müdahale olanağımız olamadığından dolayı çaresizlik ifadesi olarak kullanabiliriz. Fakat kader kavramını yıkımlar ve ölümler için, cehaletimizi ve uyanıklığımızı perdeleyici şekilde kullanamayız. Çünkü: ölümlere yol açan deprem değil, cehalet ve çıkarcılık üzerine inşa edilen beton tabutlardır.
EN BELİRGİN YIKIM NEDENLERİ
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) akademisyenleri, 11 ilde yıkıma yol açan depremlere ilişkin ön inceleme raporu hazırladı. Raporda yıkılan binaların enkaz haline gelmesinde birçok parametrenin etkin olduğunu belirterek, en belirgin yıkım nedenlerini şöyle sıraladı. ‘’Binaların yaşı, temellerin oturduğu zeminlerin taşıma kapasitelerinin düşük olması, inşaatlarda kullanılan malzeme kalitesinin, kolonlar ve kirişlerin en kesit boyutlarının ve donatı miktarlarının yetersizliği, inşa edildiği yıllarda yürürlükte olan yönetmeliklere uygun olarak taşıyıcı sistem elemanlarının inşa edilmemiş olmaları, diğer yapım kusurları ile bitişik nizamda inşa edilen binaların kat seviyelerinin farklı olmaları gibi hususlar en belirgin yıkım nedenleri olarak görülmüştür.’’ İTÜ’nün hazırladığı bu rapordan anlaşılacağı üzere; ölümlere yol açan deprem değil, cehalet ve çıkarcılık üzerine inşa edilen beton tabutlardır.
Depremin bu denli yıkıcı sonuçlar üretmesi, bilim dışı politikalar ve yapılaşmalar nedeniyle olmuştur. Deprem bir kez daha gösterdi ki her şeyin değişmekte olduğu bir dünyada değişmeyen tek şey yine bilime ihtiyaç. Hangi ideolojiden, kimlikten, siyasetten olursak olalım bilime ihtiyaç duyuyoruz.
Oktay Söğüt
DEPREM YERYÜZÜNÜN KADERİDİR, İNSANIN DEĞİL Kader, bizim elimizde olmadan, bizim kararımıza meydan bırakmadan belirlenmiş olgu ya da olay ise, deprem yeryüzünün kaderidir, fakat insanın kaderi değildir.
İnsan bilgisi, deneyimi ve basireti ile depremi veri olarak alıp, yer ve zemin seçimi üzerinde, uygun inşaat sistemi ile kendi geleceğini, yani kaderini kendisi yaratabilir. Deprem karşısında kader sözcüğünü, müthiş doğa olayına müdahale olanağımız olamadığından dolayı çaresizlik ifadesi olarak kullanabiliriz. Fakat kader kavramını yıkımlar ve ölümler için, cehaletimizi ve uyanıklığımızı perdeleyici şekilde kullanamayız. Çünkü: ölümlere yol açan deprem değil, cehalet ve çıkarcılık üzerine inşa edilen beton tabutlardır.
EN BELİRGİN YIKIM NEDENLERİ
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) akademisyenleri, 11 ilde yıkıma yol açan depremlere ilişkin ön inceleme raporu hazırladı. Raporda yıkılan binaların enkaz haline gelmesinde birçok parametrenin etkin olduğunu belirterek, en belirgin yıkım nedenlerini şöyle sıraladı. ‘’Binaların yaşı, temellerin oturduğu zeminlerin taşıma kapasitelerinin düşük olması, inşaatlarda kullanılan malzeme kalitesinin, kolonlar ve kirişlerin en kesit boyutlarının ve donatı miktarlarının yetersizliği, inşa edildiği yıllarda yürürlükte olan yönetmeliklere uygun olarak taşıyıcı sistem elemanlarının inşa edilmemiş olmaları, diğer yapım kusurları ile bitişik nizamda inşa edilen binaların kat seviyelerinin farklı olmaları gibi hususlar en belirgin yıkım nedenleri olarak görülmüştür.’’ İTÜ’nün hazırladığı bu rapordan anlaşılacağı üzere; ölümlere yol açan deprem değil, cehalet ve çıkarcılık üzerine inşa edilen beton tabutlardır.
Depremin bu denli yıkıcı sonuçlar üretmesi, bilim dışı politikalar ve yapılaşmalar nedeniyle olmuştur. Deprem bir kez daha gösterdi ki her şeyin değişmekte olduğu bir dünyada değişmeyen tek şey yine bilime ihtiyaç. Hangi ideolojiden, kimlikten, siyasetten olursak olalım bilime ihtiyaç duyuyoruz.
Oktay Söğüt